İçeriğe geç

Pınar Kür Asılacak Kadın neden yasaklandı ?

Pınar Kür’ün “Asılacak Kadın”ı Neden Yasaklandı? Cesaretin, Ahlak Paniklerinin ve Sansürün Anatomisi

Giriş: Sakınmadan Söyleyeyim—Yasak, Edebiyata Değil Gerçeğe Kesildi

Edebiyatın görevi bazen avaz avaz bağırmaktır: Görmek istemediğimiz şiddeti, ikiyüzlülüğü ve adaletsizliği yüzümüze tutmak. “Asılacak Kadın” bu yüzden can acıtır. Tam da bu nedenle de bir dönem yasaklandı; çünkü roman, toplumun halının altına süpürdüğü kirleri sayfa sayfa açığa çıkarıyordu. Peki yasak hangi gerekçeyle geldi ve tartışmanın zayıf halkaları nelerdi? Ahlak adına koparılan gürültünün ardına birlikte bakalım.

Romanın içeriğine dair ipuçları içerir.

“Müstehcenlik” Gerekçesi: Hangi Ahlakı Korumak?

“İlk yayımlandığında kısa sürede yasaklanan” ifadesi bugün kulağa abartı gibi gelebilir; oysa kitap geçmişte “müstehcenlik” iddiasıyla toplatıldı ve yargılandı. Hatta romanın yeni baskılarında Pınar Kür’ün 11 Şubat 1988 tarihli mahkeme savunması da yer alıyor. Bu çıplak gerçek, bize yasaklama kararının edebî nitelikten çok “ahlak” yorumuna dayandığını hatırlatıyor. Ahlakın kime göre, neye göre tanımlandığı ise asıl tartışma konusu. ([Journo][1])

Takvim Net: 1979’da Roman, 1986’da Film; Sansür, Danıştay ve Salonlar

“Asılacak Kadın” 1979’da yayımlandı; anlatısını Melek’in suskunluğu ve çoklu anlatıcı tekniği üzerinden kuran bir roman. Eserin sinema uyarlaması 1986’da Başar Sabuncu tarafından çekildi; film sansüre takıldı, ancak Danıştay kararıyla gösterime girebildi. Bu silsile, tek bir kitabın etrafında dönemin hukuk–ahlak–sanat üçgeninde nasıl bir basınç alanı oluştuğunu somut biçimde gösteriyor. (Filmin vizyon tarihi Nisan 1987 olarak kayda geçmiş durumda.) ([Vikipedi][2])

“Müstehcenlik” İddiasının Zayıf Halkaları: Temsil–Teşvik Çatışması

Sansür mantığının kronik zaafı burada beliriyor: Bir eserde cinsel şiddetin, sömürünün ve iktidar ilişkilerinin tasviri, onların teşviki değildir. Tam tersine, Kür’ün metni kadına yönelen sistematik şiddeti ve sınıfsal/ataerkil tahakkümü teşhir eder. Romanın sahneleri “ayıp” diye üzeri örtülen toplumsal yarayı gösterir; gösterdiği için de rahatsız eder. Rahatsızlık, estetik bir başarısızlığa değil, tam tersine edebiyatın işlevine işaret eder. Kitabın mahkeme savunmasının yeni baskılara dahil edilmesi, tartışmayı metnin parçası hâline getirir: Eser, içerdiği dünya kadar, ona yönelen yasakçı refleksi de yüzümüze tutar. ([Journo][1])

Veri ve Gerçeklik: Tarihler, Kararlar, Süreklilik

1979: Roman yayımlandı; kadın bedeni ve iradesi üzerindeki tahakkümü gözler önüne seren bir anlatı olarak edebiyatta yerini aldı. ([Vikipedi][2])

1986–1987: Film uyarlaması sansüre uğradı; Danıştay kararıyla vizyona çıktı. Bu, yürütmenin yasakçı tutumuna karşı yargı içtihadının “gösterim özgürlüğü” lehine devreye girdiğini gösterir. ([Aydınlık][3])

2016 ve sonrası: Yeni baskılar; 1988 tarihli savunmanın kitaba eklenmesi—yani yasaklama hafızasının metne kazınması. ([Journo][1])

Bu çizelge, yasak–yargı–yeniden dolaşıma girme döngüsünün Türkiye’deki edebiyat–hukuk ilişkisini nasıl belirlediğini açıkça gösteriyor.

Toplumsal Etki: “Haya” Kimin Hakkı, “Utanma” Kimin Yükü?

Yasak, “halkın ar ve haya duyguları” retoriğiyle meşrulaştırıldı. Fakat şu soruyu sormadan edemeyiz: “Haya” kimin adına konuşur? Eser, çocuk yaşta evlendirilen, ekonomik ve cinsel şiddete maruz bırakılan bir kadının dünyasını yargı salonuna taşıyor. Sansür, tam da bu deneyimi görünmez kılmaya çalıştığında, aslında “ayıp” denilen şeyin failleri değil, mağdurları susturuluyor. Bir toplum, mağdurun hikâyesini “müstehcen” ilan ettiğinde, failin konforunu korur; edebiyatın yaptığı ise o konforu bozmak. (Filme dair sansür–Danıştay hattı bu gerilimin sinemadaki izdüşümüdür.) ([Aydınlık][3])

Eleştirel Sonuç: Asıl Yargılanması Gereken, Roman Değil Sessizliğe Zorlayan Düzen

“Asılacak Kadın”ın yasaklanmasının özünde, temsil ettiği çıplak gerçeklikle yüzleşmekten kaçınma vardır. Ahlaki paniğin hedefi metin değildir; metnin görünür kıldığı yapısal şiddettir. Bugün hâlâ tartışmada dönüp dolaşıp “ayıp”a saplanıyorsak, bu romanın söylediği şey güncelliğini koruyor demektir: Susturulan her hikâye, bir sonraki şiddetin hazırlığıdır. O yüzden soru basit: Yasak, kimi korudu?

Tartışmayı Büyütelim

Sansür gerçekten “toplumu korur” mu, yoksa toplumun en kırılganlarını görünmez kılarak şiddetin üstünü mü örter? “Müstehcenlik” diye damgalanan sahneler sizce teşvik mi, yoksa teşhir mi? Yargının Danıştay kararıyla filmi serbest bırakması, benzer davalar için nasıl bir emsal oluşturmalı? Yorumlarda görüşlerinizi, deneyimlerinizi ve bu eserin sizde açtığı yarıkları paylaşın; suskunluğu değil, sözü çoğaltalım. ([Aydınlık][3])

[1]: https://journo.com.tr/asilacak-kadin-okumak-icin-10-sebep?utm_source=chatgpt.com “Asılacak Kadın’ı tam şu sıra okumak için 10 sebep – Journo”

[2]: https://tr.wikipedia.org/wiki/As%C4%B1lacak_Kad%C4%B1n?utm_source=chatgpt.com “Asılacak Kadın – Vikipedi”

[3]: https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/pinar-kur-ve-asilacak-kadin-537081?utm_source=chatgpt.com “Pınar Kür ve ‘Asılacak Kadın’ | Tunca Arslan | Aydınlık”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
https://ilbetgir.net/betexper yeni girişsplash